Geçmişte yeme bozukluğu çektiğim yıllara dönüp bakınca yemeyi ve vücudumu ne kadar fazla ciddiye aldığımı görüyorum. Şimdi bakınca bir kurabiyeye mesela ne çok fazla önem yüklemişim. Kendi halinde kimseye zararı olmayan bir kurabiye aslında düşününce. Ama ben onunla neredeyse ruhsal bir savaşa girmişim. Gene geriye dönüp bakınca yeme davranışlarımın çevresinde çok utanç olduğunu görüyorum. Problemi enteresan bir şekilde hep kendimde buluyordum. Eğer kafamda kurduğum yada her pazartesi tekrardan başladığım ‘düzenli’ beslenmeme sadık kalabilirsem problem çözülecekti. Ama gel gör ki ‘düzenli’ beslenmemin içinde karbonhidrat ve şeker çok kısıtlıydı yada yoktu. Kalori miktarı hep çok düşüktü. Ve dolayısıyla sürekliliği yoktu, yada neredeyse imkansızdı. Normal, sağlıklı bir insan ‘ben dün şöyle yedim böyle yedim’ diyip geçebilir, ben ise tam tersi, bütün yediklerime inanılmaz bir anlam yüklüyordum. Onlar benim başarım yada başarısızlıklarım oluyordu. Onlar benim o günkü planlarımı, kendime olan güvenimi, kendime duyduğum saygımı belirliyordu.Normal düşünebilen bir kişi ‘it’s just food’ yani ‘amaaan yedik işte bitti’ diye bakabilirken ben bu tür umursamaz yorumlara nerdeyse çıldırıyordum. Nasıl yani yedik bitti. Asıl şimdi başlıyordu benim için herşey. Hissettiğim ele avuca sığmayan pişmanlık, depresif ruh hali, kendimden duyduğum utanç, başarısızlık hissi üstüme kalın ve klostrofobik bir tabaka gibi yığılıyordu. Yeme ataklarından sonraki anlarda ben kendim değildim sanki. Aslında yeme bozukluklarına çok kabaca bakacak olursak ‘utanç hastalığı’ da diyebiliriz bu yüzden. Yediğimizden utanıyoruz, yediğimiz için kendimizden utanıyoruz, irademize hakim olamadığımız için başarısızlığımızdan utanıyoruz, şiştiğimiz için bedenimizden utanıyoruz, bedenimizden utandığımız için başka insanların da bizim sevilmeye değer olmadığımızı düşündüğünü sanıyoruz, var olmaktan yer kaplamaktan utanıyoruz. Kısacası çok karanlık bir utanç kısır döngüsünde yaşıyoruz.
Problemin kesinlikle psikolojik kaynakları var. Ama onun yanı sıra fizyolojik kaynakları da var. En önemlisi kısıtlı yeme. Yeme ataklarının kesinlikle çok sınırlayıcı yeme kurallarının doğurduğu bir sonuç olduğunu düşünüyorum. Bir bozuk paranın 2 yüzü gibiler. Kısıtlama olduğu sürece yeme atakları da var olacaktır. Ama enteresandır ki ben yeme bozukluğu yaşarken hiçbir zaman problemin kısıtlama olduğunu düşünmedim. Benim için problem kısıtlayamadığım anlardı.
Yeme bozuklukları çeken insanların ortak özelliklerinden bir tanesi de ‘mükemmelliyetçilik’. Çoğumuz bedeninde birer ‘bayan (yada bay) mükemmel’ ile yaşıyor. Aynı ‘bayan mükemmel’ derslerimizde 10 üzerinden 10 almazsak dünyayı kendine dar eden, aman boşver bu sefer de bu kadar olsun diyemeyen kişilik. Tanıdınız siz onu. Şimdi aynı ‘bayan mükemmel’ tamamen ‘sağlıklı ve -meli, -malı’lardan’ oluşan bir diyet izlemek istiyor. Onun kitabında bir kurabiye 10 kurabiyeyle eş anlamda. Mükemmel diyet bozuldu bir kere, battı balık yan gider kafasına giriyor. Ve bu konuda çok deneyimli. Çünkü taaa çok eskilerden beri diyet kültürünün verdiği öğretilerle yemekleri ‘sağlıklı’ yada ‘sağlıksız’ diye kategorilere ayırmaya çok alışkın. ‘Sağlıksız’ kategorisinden birşey yemek iradesizlik ve başarısızlık ile eşleşiyor onun kafasında. Taze pişmiş anne kurabiyesinin kokusuna dayanamayıp bir lokma ısırınca dünyalar başına yıkılıyor. O gün artık bitiyor onun için. 10 tane kurabiye de yiyebilir, üstüne 1 tepsi börek de, hepsi aynı yere varıyor. ‘Bugün bitti bir kere, yarın tekrar başlarız’ diyor. Yani yeme bozukluklarının olduğu gibi ‘bayan mükemmel’ inde bir sesi ve kendine özgü düşünceleri var. Bayan mükemmel ve ED (Eating Disorders) çok yakın arkadaşlar aslında. Bir de bu arkadaşlar grubunun 3. üyesi -meli, -malı canavarı var. O da arkadaş gruplarının bir parçası. ‘Davet edildiğin yere gitmelisin ayıp olur, yapılan ikramı geri çevirmemelisin alınırlar, 7den sonra açlıktan ölsen bile yememelisin şişmanlarsın, hastayken bile spor yapmalısın’ diyen ses. Bunların hepsi bir araya gelip sadece yeme düzenimize değil çoğu davranışımıza da yön veriyor.
Peki iyileşmek nasıl oluyor? İyileşmek için bir kaç şeyi bir arada yapabilmemiz lazım. Kompleks bir makina gibi. Geçen haftaki, yani 21 Şubattaki yazımda ‘to pause’ yani durma yöntemine değindik. Bu haftada ED’in sesini yani yeme bozukluğunun sesini, bayan mükemmelliyetçinin sesini, ve -meli, -malı canavarının sesini kendi sesimizden ayırmayı konuşalım. Onlar sadece birer düşünce. Yetiştiğimiz çekirdek aileden, yakın arkadaş grubumuzdan, içinde büyüdüğümüz toplumdan, sosyal medyada gördüğümüz profillerden edindiğimiz ve daha sonra tekrarlayarak beslediğimiz ve güçlendirdiğimiz düşünceler. Stanford Üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre aklımızdan ortalama günde 60,000 düşünce geçiyor. Ve işin tüyler ürpertici tarafı bu düşüncelerin %90 ının kendini tekrarlayan düşünceler olması. Mesela ‘kurabiye beni şişmanlatır’ ve ‘ben 1 tane kurabiyeyle duramıyorum, o yüzden hiç elimi bile sürmeyeyim’. Bunlar aslında doğruluğu kanıtlanmamış birer düşünceden başka birşey değil. Bu düşünceler kendi düşüncelerimiz bile değil çoğu zaman. Diyet kültüründen beslenen yeme bozukluğunun düşünceleri bunlar. Ama bunlar o hergün tekrarlanan %90lık düşünceler grubunda yeme bozukluğu çekenlerde. Dolayısıyla bir süre sonra bunlar birer düşünce olmaktan çıkıp bizim ‘kısıtlayıcı’ inanç sistemimizi, daha da uzun süre tekrarlanınca kişiliğimizi oluşturmaya başlıyor. Halbuki ne kadar temelsiz bir inanç. Çocuğu olanlar bilirler. Diyet kültüründen yaralanmamış, hiçbir yeme konusunda sınırlandırılmamış çocuk ona kilo aldırana kadar kurabiye yemez. 2-3 tane, bilemedin 4 tane yer, bırakır. Anne olanlar bilirler o 1-2 ısırık alınmış kurabiye tezgahta unutulur. Patlama derecesinde yiyemez, yemezler sağlıklı çocuklar. Kendilerine yeteni bilirler. Ama gel gör ki kısıtlanan şey çekici ve merak uyandırır hale geliyor. Benim çocuklarımın sınıfında bir arkadaşları var. Annesinin biraz şeker takıntısı var. Eve şekerli gıda asla ve asla sokmuyor. Yani çocuk şekeri biliyor ama kendi çevresinde ona ulaşamıyor. Peki, bu bir çözüm oluyor mu? Hayır, tabiki de olmuyor. Çünkü çocuk sağlıklı hayatına devam ederken evinin sınırları dışına da çıkıyor. Mesela bu çocuk benim oğlumla oynamak için bize geliyor. Bizim evde kurabiye de var, çikolata da var, cupcake de var. Benim çocuklarım bu yiyeceklere karşı ruhsal bir savaşta olmadıkları için onlar için nötr yiyecekler bunlar. Canları istediğinde istedikleri kadar yiyebilirler. Hiçbir zaman yasaklılar listesinde olmadı bu yiyecekler. Hiçbir zaman da deli gibi bir kurabiye krizinde bulmadım onları. Ama bu arkadaşları ‘Ms Irem onu yiyebilir miyim, Ms Irem bunu yiyebilir miyim’ derken dolaptakiler bitiyor. Afiyet şeker olsun. Çok da sevdiğim bir çocuk ayrıca. Yediğine değil sözüm. Sözüm onu sınırlandıran ebeveynlere. Demin de söylediğim gibi kısıtlamanın, yasağın olduğu yerde aşırı merak oluşuyor. Kısıtlamalı yemek ve yemek atakları tahterevalli gibi bir çeşit. Birinin olduğu yerde öbürü de var.
Peki nasıl aşıcaz bu problemi? Bir kere binge eating yani tıkınarak yeme probleminden diyet yaparak çıkamayız. Yemekleri iyi yada kötü kategorilerine sokarak kurtulamayız. Bütün yiyecek gruplarıyla barışmamız ve nötrleşmemiz gerekiyor öncelikle. Yemekleri sadece yemek olarak görmeye çalışmalı, onlara büyük anlamlar yüklememeliyiz. Kurabiye bir başarı simgesi, bir değer birimi değildir. Kurabiye kurabiyedir. Yenir, güzelse tadı çıkarılır; tadı kötüyse yarı da bırakılabilir. Çok beğenilirse tarifi paylaşılır. Gerisi kurabiyeye fazla anlam yüklemek olur.
Bu yazıyı okuduktan sonra bakın bakalım hangi yiyeceklere karşı ön yargılısınız? Hangilerinden en çok korkuyorsunuz? Korktuğunuz yiyecekleri en çok korktuğunuzdan en az korktuğunuza doğru sınıflandırıp en az korktuklarınızdan yiyerek başlayabilirsiniz. Mesela çikolata en az korkulanlar arasında diyelim. Haftada 2-3 kere önceden planlı gün ve saatlerde çikolatayı beslenmemize katalım. 1 kere yiyerek olmaz. Tekrarının olması lazım. 1 kere yiyerek çikolata ile barışamayız. Bunun adı Exposure Theraphy diye de geçiyor. Bir süre sonra göreceksiniz ki çikolata size eskisi kadar heyecan vermeyecek veya korkutmayacak. Dayanamadığınız birşey olmaktan çıkacak.
Lütfen deneyimlerinizi benimle instagram üzerinden paylaşın. Yorumlarınızı veya sorularınızı merakla bekliyorum.
No Comments