Bugune kadar okadar çok diyet duyduk ki. Atkins si, Paleo su, Keto su, aralıklı orucu, bunlar sadece aklıma gelen ilk dort tanesi. Simdi en son trendlerden biri içgüdüsel beslenme yada ingilizcedeki adıyla “intuitive eating”. Nedir peki bu içgüdüsel beslenme? Biraz açalım mi?
Herseyden once icgudusel beslenme bir diyet degildir, tam tersi diyet kültürüne karşı çıkan bir felsefedir. Icgudusel beslenme kalori sayımına, kronometre ile spor yapmaya ve bir yada birçok yemek grubunun elimine edilmesine karsidir. Biz kendimize yasaklar koyduğumuzda, ornegin yarin diyete başlıyorum, 15 gun hic karbonhidrat almayacağım dediğimizde, bilincaltimiz bu benim son şansım, yedim yedim, yemedim bir daha yok, gibi irrasyonel bir paniğe kapılır. Bu mahrumiyet korkusu “binge eating” dediğimiz patlayana kadar, tıka basa yemege yol acar. Benzeri mahrumiyet hisleri diyetten yeni çıkanlarda da gözlenir. Oyuzden diyetlerin uzun vadede etkili olamayacagi düşünülür. Onun yerine canimizin istediğini, hırs yapmadan, kurallara bağlı kalmadan sadece vücudumuzdan gelen sinyallere hassasiyet göstererek, sağlıkli beslenmenin ve hatta kilo kaybının mumkun olabileceğini savunur.
Icgudusel beslenme, yemegin miktarı yada kalitesinden çok, yemenin psikolojisine odaklanır. Duygularimizi onurlandırmak icin yemeği kullanmamamız gerektiğini savunur. Ornek verecek olursak ayrilik acısıyla bir kova dondurmaya saldırmak, yada trafikte sinirlendiğimiz bir adamin hirsini bir torba cipsten çıkarmak bizi uzun vadede iyi hissettirmeyeceği gibi, birde zaten yipranmis duygularimizin üstüne bir kova dondurmayı gereksiz yere yemenin huzursuzluğu eklenir. Duygularimizi yiyerek iyileşmek mumkun degildir. Kisaca duygularımızla yemeğe karsidir.
Icgudusel beslenme vücudumuzdan gelen sinyallere açık olmamızı, ve onları daha iyi deşifre etmemiz gerektiğini savunur. Aclik ve tokluk sinyalleri gercekten vardır ve onurlandirilmasi gereken hislerdir. Eğer acsak kendimize canimizin o sirada istediği bir yemeği kalori hesabı yapmadan, lezzetinin tadına vararak, ve yavaş yavaş yememiz gerektiğini savunur. Nasıl açlık sinyallerine duyarlıysak, ayni zamanda tokluk sinyallerimizi de öğrenmemiz lazımdır. 10-15 dakika once hevesle ve büyük iştahla basladigimiz yemek bize hala ayni hisleri veriyor mu, ilk anda aldigimiz lezzeti hala alabiliyor muyuz yoksa sadece tabagimizdakini mi bitirmeye calisiyoruz gibi sorular sormayı kendimize aliskanlik haline getirmeliyiz.
Icgudusel beslenmeye gore iyi yada kotu, dogru yada yanlış yemek secimi yoktur. Eğer canimizin gercekten istediğini bilinçli bir şekilde yiyorsak, açlık ve tokluk sinyallerini onurlandırıyorsak kilo almadan herseyi yiyebilecegimizi savunur. Ama bunu yaparken bizi hangi yemeklerin iyi ve enerjik hissettirdiğine, hangilerini yedikten sonra bir uyku basması, esneme gibi yorgunluk sinyalleri verdigine duyarlı olmamızı ve ona gore secim yapmamızı destekler.
Spor yaparken de durum aynidir. Spor, kalori yakmak, kilo vermek amaçlı yapilmamalidir. Spor yapmaktaki asil amac aktif ve rahat hareket edebilen bir bedene sahip olmak, saglikli yas alabilmek, en onemlisi de kendimizi iyi ve mutlu hissetmektir.
Eğer bugüne kadar denediğin diyetler ise yaramadıysa, yada yemekle olan kotu iliskin yeme bozukluklarına yol açıyorsa, ve sagligini tehdit ediyorsa belki de içgüdüsel beslenme senin icin en iyi yol olabilir. Lütfen düşüncelerinizi ve yorumlarinizi benimle paylaşın. Okudugunuz icin cook teşekkür ederim, sevgiler.
Irem
No Comments