Menu
YEME BOZUKLUKLARI

Yeni Bedeninle Tanışma

İyileşme süreci aslında rahatsızlık verici ve korkutucu bir süreç. Sık sık alıştığımızın dışında yemekler yemek, korktuğumuz besinleri diyetimize sokmak, vücudumuzdaki değişimleri görmek hiç kolay değil.

Zaten bütün bu yeme bozukluğu kısır döngüsü kilo almak ve şişmanlamak korkusuyla başlıyor. Kilo almaktan ve şişmanlamaktan korktuğumuz için diyet yapmaya başlıyoruz, diyet sonucunda yeme ataklari geçiriyoruz, yeme atakları sonrası gene şişmanlamaktan korktuğumuz için diyete başlıyoruz ve en başa dönüyoruz yada “compensatory behaviors” dediğimiz ‘telafi edici davranışlara’ yöneliyoruz.

Bu telafi edici davranışların içinde laksatif yada diüretik kullanımı, aşırı spor yaparak alınan kaloriyi verme veya yediğimizi kusarak dışarı çıkarmak da var. Bunların sonucunda ise tekrardan bir açlık ve yine bir yeme atağı oluşuyor. Yani anlayacağınız üzere bu bir kısır döngü ve kilo almaktan korkmak bu kısır döngünün en başını çekiyor.

İyileşme sürecinin başında diyetimizde uzun süre olmayan yiyecekleri diyetimize sokarken vücudumuzda bir takım değişiklikler oluyor. Çünkü bağırsak sistemimiz, sindirim sistemimiz çok uzun süre bu yiyecekleri yemediği için bunları sindirecek enzimler üretemiyor. İlk dönemde karnımızın sürekli şişmesi , hissettiğimiz hazımsızlıklar, gazlanmalar hepsi bundan. Ama biz hemen ‘bak yedim anında kilo aldım’ diye düşünmeye başlıyoruz. Yani kısır döngünün ilk adımına, başladığımız yere zıplayarak geri dönüş yapıyoruz. Halbuki o sırada vücudumuzda bir sürü gözle görülmeyen onarım yaşanıyor. O sırada bu şişkinliğin geçici olduğunu hatırlayabilsek, bu dönemi normalleştirebilsek işimiz bir tık kolaylaşacak. Şöyle bir analoji yapayım size, kurumuş sünger analojisi diyorum ben buna. Diyelim ki çok uzun süre kullanılmamış ve kırışmış buruşmuş içi çekilmiş bir sünger var, o süngeri ilk birkaç damla su ile ıslattığınızda önce o süngerin ortası, hiç de homojen olmayan bir şekilde, şişmeye başlar. Bu bizim uzun süre kullanılmamış yada kısıtlanmış sindirim sistemimiz gibi. Unuttuğu yada hiç karşılaşmadığı yemeklerle tanışınca bunları sindirecek enzim üretmekte zorlanıyor. Nasıl değişik bir ülke mutfağından hiç yemediğiniz şeyleri yiyince bir hazımsızlık olur, işte aynen öyle.

İyileşmenin bu ilk dönemlerinde hissedilen bu değişimleri normalleştirebilmemiz lazım. Normalleştirebilmemiz için de vücudumuzu düşmanımız gibi değil de takım arkadaşımız gibi görmeye çalışmamız lazım. Ama normalleştirebilmek için önce ne olup bittiğini anlamamız gerekiyor.
Örnek olarak genelde üreme yaşındaki kadınlarda regl olmadan bir önceki hafta iştah açılması, daha çok tatlılara yönelme, enerjide düşüklük yaşanır. Eğer regl takipçisi kullanmıyorsanız ne olup bittiğini anlayamadığınız için bu ani iştah artmaları çok stres verici olabilir. Ama böyle bir aplikasyon kullanıyorsanız ve reglinizin yaklaştığını biliyorsanız bu değişimleri daha normal kabul edersiniz ve vücudunuzu anlamaya çalışırsınız, suçlamaya değil. İşte bizim iyileşme sürecimiz de aynen böyle.
Vücudumuza düşman olmak yerine onunla takım arkadaşı olmayı denemek, onu anlamaya çalışmak işimizi kolaylaştıracaktır. Bütün bu şişmelerin, hazımsızlıkların bir nedeni olduğunu kabul etmemiz, vücudumuzun bir iyileşme döneminde olduğunu kendimize hatırlatmamız ve en önemlisi de bu dönemin her anında vücudumuzu sevip beğenmesek bile ona karşı anlayışlı, şefkatli ve saygılı olmamız lazım.
Being curious-Being curious çok severek kullandığım cümleler grubunda. Vücudumuzdaki değişimlere kritik edici bir gözle değil de meraklı bir gözle bakmaya çalışmayı ve onu anlamayı öğrenmemiz lazım. Dışardan gözlenebilen başka değişiklikler de oluyor vücudumuzda bu arada. Saç dökülmeleri azalıyor, tırnaklar kırılmadan sağlıklı bir şekilde uzamaya başlıyor, diş ve kemik erimeleri yavaşlıyor, kas kütlemiz görünürlük kazanıyor, yüzümüze bir renk can geliyor, enerjimiz artıyor, maceracı yönümüz ortaya çıkıyor. Sanki bir yılanın eski derisini bırakıp yeni deri oluşturması gibi biz de güçsüz, hastalıklı vücudumuza veda edip sağlıklı, yeni bedenimizle tanışıyoruz.

İyileşme süreci boyunca dışardan gözlenebilen değişiklikler olduğu gibi vücudumuzun görünmeyen organlarında da değişiklikler oluyor. Kas, iskelet sistemimiz, bağırsak sistemimiz ve üreme organlarımız yılların verdiği tahribatı giderebilmek için uğraşıyor. Tıpki çok kompleks ve çok mükemmel bir makina gibi. Vücudumuzun en son iyileşen organı ise beynimiz. İyi haber beyin iyileşebiliyor, kötü haber bu iyileşme biraz zaman alıyor.

Bize düşen bu dönemde beynimizin tam iyileşmemiş olduğunu kabul etmemiz. Karbonhidratlar ve glukoz beynimizin ana besin maddesi ve bilin bakalım yeme bozuklukları çekenlerin en çok kısıtladığı yiyecek grubu hangisi? BİNGO! Doğru bildiniz, şekerler ve karbonhidratlar. Dolayısıyla yıllarca aç kalan beynimiz bir çok duygu ile doğru bir şekilde baş edebilmeyi unuttuğu gibi açlık ve tokluk sinyallerini de bu ilk dönemde duyamıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu ilk süreçte ‘sezgisel beslenme’ de çok güvenilir bir beslenme metodu değil dolayısıyla. Bu süreçte yeni bir beslenme planını hayatımıza sokmaya çalışıyoruz. Ve vücudumuza güvenmeye çalışıyoruz. Önceleri aç mıyım yada tok muyum diye sormak manasız. Beyin tam kapasiteyle sağlıklı çalışmadığı için çok uzun süre hiçe sayılan açlık tokluk hormonlarını gerektiği gibi yönetemiyor yada biz bu sinyalleri duyamıyoruz. O yüzden ilk dönemde kendimize bir mentor eşliğinde bir yeme planı çıkarmamız gerekiyor. Aç mısın yada doydun mu diye sormak ilk dönemde daha da çok anksiyeteye de sebeb olabiliyor. Sabırlı olmalıyız. İlk iyileşme dönemindeki beslenmenin daha planlı ve denetim altında gelişmesi gerekiyor. Enerji ve protein alımımızın gün içerisinde dengeli ve denetimli olabilmesi için her 3 saatte bir beslenmemiz gerekiyor. Ben danışanlarımdan özellikle ilk 6 hafta bana yedikleri öğünleri, saatlerini, ve duyabildikleri kadarıyla açlık tokluk derecelerini yazmalarını rica ediyorum. 3 saatte bir yemek yemeyi mekanikleştirip metabolizmayı tekrardan hızlandırıyoruz.

Önce belirli aralıklarla yiyerek metabolizmamızı hızlandırmaya başlıyoruz. Daha sonra ikinci dönemde ise ‘fear food’ dediğimiz korktuğumuz yemekleri diyetimize sokmaya çalışıyoruz. En çok korktuğumuzdan en az korktuğumuza doğru bir liste oluşturuyoruz. Bazen çok spesifik bir yiyecekten korkulabildiği gibi bazen de tüm bir besin grubundan korkulabiliyor.

Değişim korkutuyor.

Önemli olan adım adım, öğünden öğüne, minik minik değişimi sisteme yayabilmek. Yatayda ve dikeyde değişimler yaşanıyor. Bu ne demek peki? Bazen yeme bozukluğu çeken birey çok spesifik bir şeyden korkabiliyor. Mesela dilim kaşar peyniri yiyebilen biri erimiş peynirden korkabiliyor. Yada sabah peynir yiyebilen biri akşam aynı peyniri yemekten kaçınıyor. Yada kaşar peyniri yiyebilen kişi beyaz peynir yiyemiyor gibi. Benim danışanlarımdan birinde gördüğüm en uç örnek yeşil elma yiyen birinin başka renk elma yerken korkmasıydı. Bunların hepsi yatay değişimler. Yani benzer yiyecekleri değişik formlarda, renklerde, değişik kombinasyonlarda yada değişik zamanlarda yiyebilmek. Dikey değişimler ise daha önce hiç yemediğimiz bir besinin diyetimize dahil edilmesiyle oluyor. Mesela asla çikolata yemeyen birinin çikolata yemeye başlaması gibi. Bunların hepsi zaman ve sabır istiyor. Sisteme ve birlikte çalıştığın kişiye güvenmek bu ağrılı süreci biraz da olsa hafifletiyor. Ama kolay bir süreç kesinlikle değil. Bunların hepsi birer değişiklik. Değişiklik demek konfor alanından çıkmak, en bildiğin şeyin dışında birşeyler yapmaya çalışmak demek. Kim size kolay derse inanmayın. Ama değer mi_hem de nasıl!

Sevdiğim bir deyim var: ‘When patterns are broken new worlds emerge’– ‘kalıplar kırıldığında yeni dünyalar ortaya çıkar’ diye de çevirebiliriz. Eski kalıplarımıza bakıyoruz. Eski kalıplar bir zamanların güvenli battaniyesi gibi ama zamanla o güvenli battaniye deli gömleğine dönüşüyor. Hayatımıza o kadar katı kurallar getiriyoruz ki. Mesela hep aynı saatlerde aynı yada benzer şeyleri yemeye meyillidir yeme bozukluğu çekenler. Planlanmamış bir öğün yada birinin onlara minik de olsa birşey ikram etmesi çok stres verici olur. O yüzden çok küçük değişikliklerle başlıyoruz. Büyük küçük çok önemli değil, önemli olan birazcık da olsa her zamankinden farklı şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu yarattığımız farklılıkları da gene büyük küçük demeden günlüğümüze yazmaya çalışıyoruz. Belki insanlık için küçük ama yeme bozukluğu çekenler için çok büyük adımlar hepsi. Yapabildiğimiz her değişim için kendimizle çok gurur duyuyoruz.

Recovery yani iyileşme süreci asla mükemmel veya linear bir süreç değil. Çok inişli çıkışlı, çok duygusal bir dönem. Her yenilik bir macera. Hiç kolay da değil. Vücudumuzu her aşamasında sevmemiz yada beğenmemiz gerekmiyor ama ona güvenmemiz ve saygı duymamız şart. O bizim düşmanımız değil ne olursa olsun son nefesimize kadar yanımızda olacak takım arkadaşımız. Ona 1 iyilik yapsak o bizi 10 katı iyileştirmeye çalışıyor. Mükemmel bir makina. İnsan onu tanımaya başladıkça daha da hayrete düşüyor. Yeter ki ona bir şans verin. Sizin yüzünüzü kara çıkarmayacak.

No Comments

    Leave a Reply